Katkıda bulunanlar

21 Ocak 2009 Çarşamba

9 Ocak 2009 Cuma

DARALAN VAKİTLER

yanakları saçları gözleri yanmış
zehirli gaz bombaları
yılan gibi sokmuş yalamış gövdelerini
ağızları, küçücük dilleri yanmış
bütün beyrut sapsarı kalmış
sanki anlamak imkansız
başları
paletlerle ezilmiş babaları
yahudi doğramış analarını
binlerce çocuk topların betonların altında

beyrutun gözyaşları şimdi
kudüsün yanı başında
müslümanlarsa uzakta
sanki başka
gelinmez bir dünyada

acın bir vadi
zehirli çiçekleri bir ova gibi karşımda

gözüm baksın sadece
ayrıntıları
kıvrılıp kırılmış bilekleri
kemikten yakılmış etleri
kuma serilmiş cesetleri

büyük ajansların yaydığı resimleri
bir seyirci gibi görsün dursun
bir kadın gibi ağlasın...

beyrut yengeç kıskacında
çoğu müslüman kafir yanında
yaslanmış yastıklara sonunu beklerler filmin

sen filistin hokkaları doldur kanla
şairler eğer ahın varken
uzanırlarsa tomurcuklara güllere
herbiri kanlı bir ateş gibi korku
bir azar bir şamar olsun

filistin sen işine bak kar toprağını
yoğur gazabını yaradanın

bir mezarlık kadar ölüye şahit her evin
her soluğun yeni bir can veriş
eğer kalmamışsa kalplerde allah sevdası
ey filistin kar kar toprağını
yoğur gazabını yaradanın ...

bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde
çam ormanlarının salınışında
kuşların cıvıldayışında
otların serin tenlerinde
eğer varsan bakıp görmeye
şeffaf perdenin az ötesini
bir ateş bulutu var en bildik yerde
en emin yerde

ve bak asıl ölen yaylalar villalar tok karınlar
hissiz dudaklar gayretsiz kalpler
asla değil kavruk çölde yatan kadavralar

farzet körsün olabilir
elele tut
taş al ve at
kafiri bulur

hani ceylanların
hani cihat marşın

bir yumruk harbinden nasıl kaçtın
en arka safta bile kalmadın
cengi attın dünyaya daldın
tezeğe konan sinekler gibi

dönüyor burgaç
dünya üstten yanlardan daralıyor
ovalardan
dar geçitlere sürülen sığırlar gibi
bir gün ister istemez
karşısında olacaksın kaçtıklarının

dua et
o gün henüz mahşer olmasın

Cahit Zarifoğlu

7 Ocak 2009 Çarşamba

6 Ocak 2009 Salı

GAZZELİ GÜLSÜM

Altı miyar eksiksiz seyrettiniz
Ben canlı yayında ölen Gazzeli Gülsüm
Zulüm ağını yıllara geriyordu siz sessizdiniz
Bir bomba aldı beni aniden
Kapı önünden gidişimi hissetmediniz

Kayıtsız bakarsa taştır gözbebeği
Sağır vicdanlara kurulur füze rampaları
Bilirim gitmeyi ben
incitmeden bir kelebeği
Yaşayabilenlere bıraktım
bakarken görmemeyi

Gazzeli Gülsüm ben
Bombalar yağarken doğdum;
taşlar havalanırken büyüyordum
dört yaşında kırk yıl gibi
Dostlar gelinmez diyarda
Düşman kapı dibi
Gazzeli gülsüm ben
ölenlerden sadece biri

Şemsiyeni aç anne dedim
bomba gelmesin
Önlemez şemsiye bu kini dedi annem
Öfke yerden kalktı karardı gökyüzü
Bombalar yağıyordu üzerimize
Annemle elele son defa baktık yeryüzüne

Ben gazzeli Gülsüm
ellerim küçücük
Bu yüzden yenildim
Yetim bir çocuk bulunsa yeryüzünde
Filistinli’dir der melekler
Oyun parkımız var cennette
Düşman çok, dostlar azaldı günden güne
Küçüldü dünya en güçlü yerinden
Bekliyorum şimdi hesapların açılacağı yerde

Ben Gazzeli gülsüm,
tanırsınız beni, her yerde ve evinizde;
çocuklar birbirine benzer alabildiğine
acemi bulut kadar sevimli ve temiz
Ölülerin isyanı var bu hale
Nerde diyorlar ebabiller,
gökyüzü neden sessiz


Ahmet Mercan

5 Ocak 2009 Pazartesi

2 Ocak 2009 Cuma

HANZALA





















O, ihanetin, mürailiğin kol attığı iklimde yamalı elbisesi, çıplak ayakları, diken diken olmuş saçları.
O, bütün bunlar karşısında ellerini arkasına umarsızca bağlamış özgürlüğün öksüz çocuğu…
O, intifadanın, saflığın masumca-çocukça bir sembolü…
O, iki yüz yıldır coğrafyası her türlü işgale uğramış devamlı kaybetmiş adı sanı bilinmez ama hepimiz den bir parça taşıyan...
O, karşısındakilerin gücünü umursamayan ve bunu es geçmemizi bize hatırlatan…
O, annesini, babasını, kardeşlerini, her şeyini kaybetmiş ve hala kaybetmekte olan bir çocuk…
O, ceset tarlalarının ortasında oyunlar oynayan ama her oyunda Azrail’le arkadaşlık eden…
O, hayatın bir kurşundan daha ucuz olduğu, sokaklarında ölümün kol gezdiği bir coğrafyanın asi veledi…
O, ölüm kokan topraklarda sessizce dolaşan ve o küçüklüğüne rağmen her şeyi bir büyüğün büyüklüğünden daha fazla akıl edebilen…
O, artık gördüğü duyduğu yaşadığı acıların çetelesini tutmayan bunları bir sıradanlıkla geçen ama asla pes etmeyen…
O, küçük (10)yaşına rağmen yeri geldiğinde göndere bayrak değiştirmek için tırmanabilen…
O, zoru kolaylığa, lüksü fakirliğe, yokluğu varlığa tercih eden…
O, sürgünleri hapishaneleri bir umut olarak seçen…
O, yola düşülmesi gerektiğinde durmanın anlamsızlığını anlatan…
O, elindeki basitliği, fakirliği ve yokluğu ile güç sahiplerinin uykularını kaçıran..
Zaferle değil seferle mükellef olan
Hepimizin bir parçası, bizim mahallemizin sıra dışı evladı…
O, Hanzala…

O biz, biz O.
“Hepimiz Hanzala yız